Valinin Dört Hatası
Hazreti Ömer, Sa’îd bin Âmir’in ( radıyallahü anh ) herkes tarafından çok sevilen bir kimse olduğunu öğrenince, Humuslulardan bir cemaatte Onun kusuru olup olmadığını sormuş, onlar da kusuru olduğunu söyleyip, dört şey zikretmişlerdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer, Sa’îd’i ( radıyallahü anh ) hemen Medine-i Münevvereye çağırıp;
“Yâ Sa’îd, senin bazı kusurların varmış. Bunların aslı nedir.
Vazifene sabah namazından hemen sonra değil kuşluk vakti geliyormuşsun. Geceleri insanlar içerisine hiç çıkmaz görünmezmişsin. Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabûl etmezmişsin. Eshâb-ı kiramdan, Hubeyb’in ( radıyallahü anh ) şehîd edildiği söylenince bayılıyor kendinden geçiyormuşsun” diye sordu. Bunun üzerine Hazreti Sa’îd, cevabında buyurdu ki:
Valinin Dört Hatası -1
“Yâ Emîr-el-mü’minîn vazîfeme ancak kuşluk vakti gelebiliyorum. Çünkü hanımım hastadır. Evde bütün hizmetleri kendim yapıyorum. Hamur yoğurur ondan ekmek yapar, pişirir abdest alır öyle çıkarım. Geç kalışım bundandır.
Valinin Dört Hatası -2
Geceleri insanların içerisinde görünmeyişimin sebebi; gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgul olurum. Geceleri de Allahü teâlâya hizmet ve kulluk için ayırdım. Böylece gündüzleri yaptığım işlerin, verdiğim hükümlerin muhâsebesini yapar yanlış; kararlarım varsa düzeltirim.
Valinin Dört Hatası -3
Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabûl edemiyorum.
Valinin Dört Hatası -4
Hubeyb’in ( radıyallahü anh ) şehâdetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb’i ( radıyallahü anh ) asarlarken (Bkz. Hubeyb bin Adiy) yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim fakat o zaman henüz îmân etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesâret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir imâna sahib olduğunu daha iyi anlıyorum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum” cevabını verdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer,
“Yâ Sa’îd, Allahü teâlânın korkusu seni ne kadar yüceltmiş. Millete faydalı bir uzuv yapmış” buyurarak gözyaşı döküp ağladılar. Hazreti Sa’îd, Hazreti Ömer’den bundan sonra vâlilikden affetmesini rica etmiş ise de Hazreti Ömer bunu kabûl etmeyip yine vâli olarak göndermiştir.
Hazreti Sa’îd bin Âmir, İslâmın korunması ve emniyeti altında bulunan gayrı müslimlere (zımmîlere) karşı yumuşak davranır ve çok ilgi gösterirdi. Şam’daki zımmîler onun bu yüksek tavrından çok memnun idiler. Bir defa Hazreti Ömer, onun zimmiler tarafından çok sevildiğini haber aldı ve sordu:
“Neden ahali bu kadar ona muhabbet gösteriyorlar?”
Cevaben; “O, halkın dert ortağıdır” dediler. Hazreti Ömer bu duruma sevindi ve memnuniyetini belli etti.
Hazreti Sa’îd bin Âmir fakîrlerin, muhtaçların ve zavallıların dert ortağı olup, bu onun en bariz özelliği idi. Fakîrler ve muhtaçlar kendisini çok severlerdi. Hazreti Sa’îd bin Âmir eline geçeni fakîr-fukara’ya ve muhtaçlara dağıtır, kendisine çok zarurî olandan fazlasını bırakmazdı. Bir özelliği de fakîrlere istemeden önce hemen vermesi idi. Soranlara, Resûl-i Ekrem’in ( aleyhisselâm ) şu hadîs-i şerîfini dâima hatırlatırdı. “Atiyye (bağış) istenmeden verilen şeydir, birisi bir şey istedikten sonra verilirse o zaman o atiyye olmaz, istemenin karşılığı olur.”
Abdurrahmân Kasıt, Sa’îd bin Âmir’den Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) şöyle buyurduğunu rivâyet etti:
“Muhacirlerin fâkirleri, insanlardan kırk yıl önce Cennete gireceklerdir.”
Kaynak; Hilyet-ül-Evliyâ cild-1, sh. 244, El-İsâbe cild-2, sh. 12, 48, Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-4, sh. 269, Tehzîb-üt-Tehzîb cild-4, sh. 51, El-A’lâm cild-3, sh. 97