Hz Ali (r.a) Nasıl başlayacağımı bilemiyorum bazı kalemler bile noksan kalır.
Hz Ali (r.a) Nasıl başlayacağımı bilemiyorum bazı kalemler bile noksan kalır ne mürekkep ne kağıt ne zaman dilimi
4. halife hz aliyi anlatmaya yazmaya yeterli değildir nitekim hepimiz hz ali sevdalısıyız
ne kelamlar ne sözler hz aliyi tarif edebilir dilim döndükçe aklımın kelamlarını ellerim yazamaya çalışıyor.
Namı değer en sevdiğim lakabıdır, toprağın babası nasıl mı bu şanlı lakabı alır eşiyle tartışır hüzünlenir evden çıkar gider camiye toprağın üzerine uzanır ve dinlenmeye başlar alemlerin elcisi nur yüzlü cennet mekan sahibi peygamberlerin peygamberi
Hz MUHAMMED (sav) yanı başına gelir kalk toprağın babası kalk hz ali kalkar peygamber efendimiz üzerini temizler ya ali bilir misin ya ali dünyada iki bedbaht insan vardır ya ali ilki hz salih’in mucizesinin kanıtı olan deveyi katletmeleri ikincisi senin tam şuran ya ali boyun kısmın burana kılı. sallayan adam hz ali sükunetle dinler işte öyle oldu hiç yalan konuşur mu peygamber haşa konuşmaz yıllar geçecek hz ali hastalanacak etrafındaki herkes hz ali vefat mı edecek diye ? kuşkulanırlar lakin hz ali çok iyi bilir hastalıkla değil boynuna gelecek olan zehirli kılıç darbesiyle öleceğini…
zaman geçecek son halife yıllarıdır hz ali sabah namazına giderken kılıç darbesi alacaktır boynuna ve Ali (ra) ağır yaralıydı.
Durmadan kan kaybediyordu. O vaziyette iken bile yanındakilere dönerek, camie gidip sabah namazını kılmalarını, vakti geçirmemelerini söyledi. Namazı kıldırmak için de yerine vekil tayin etti.
belli zamandan sonra onu yaralayan şahsı getirecekler ve
Oğlu Hz. Hasan (ra)’ı yanına çağırarak şöyle buyurdu:
“Bunun yemeğini yedirip istirahatini de temin edin. Eğer yaşayacak olursam ya affederim veya cezasını veririm. Eğer ölürsem, cezasını verin, fakat aslâ haddi tecavüz ederek Müslümanların kanlarına girmeyiniz. Zira Allah haddi tecavüz edenleri sevmez.”
Kendisine, “Yâ Emire’l mü’minin, şayet size bir hâl olursa oğlun Hasan’ı halife saçelim mi?” diye sordular. “Ben bu hususta sizlere ne emrederim ve ne de nehyederim. Siz işinizi daha iyi bilirsiniz. Resûl-i Ekrem’in bu meseleyi bıraktığı gibi ben de bırakacağım.” buyurdu. [Belâzûrî, Kitâbu Cumel min Ensâbi’l-Esrâf, (thk. Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî) 3/262; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, VIII, 16]
Durumu gittikçe ağırlaşyordu. Devamlı olarak kelime-i tevhid ile âyet-i kerimeler okuyordu. Bir ara yanına oğulları Hz. Hasan (ra) ile Hz. Hüseyin (ra)’i çağırdı. Onlara şu şekilde nasihatta bulundu:
“Evlâtlarım!
Sizlere Allah’a karşı müttaki olmanızı vasiyet ederim. Daimâ doğru söyleyin ve yetimlere acıyın. Âhiret için iyi ameller işleyerek sıkıntıya düşenlerin imdâdına koşun. Zâlimin hasmı olup mazluma daimâ yardım edin. Allah’ın kitabı ile amel edin ve Allah yolunda olmaktan sizi hiçbir şey alakoymasın.” (bk. Belâzûrî, a.y.)
mekanın cennet olsun
K.A