ÇIĞLIK
ÇIĞLIK
Yaşarsın öylesine, sonra bir de yaşadıklarına dönüp bi bakarsın ki aslında “hiç” kadar geçersiz/anlamsız ve değersizce yaşamışsın. İçindeki “sen” senden yaşamını anlamlandıracak bir çığlık bekliyor. O çığlık ki seni aslına döndürecek. İki heceli ve tek kelimeden oluşan bir çığlık değildir bu. Bunun mana aleminde belki de sonsuz cümlelerden tezahür eden çığlıklar var. Kulakları sağır, gönülleri kahır edecek kadar rahatsızlık verici bir çığlık değildir bu. Boğazını patlatacak, ses tellerini de bozacak bir çığlık değildir bu. Sadece içindeki sen’i harekete geçirecek ve uyandıracak kadar sessiz bir çığlıktır bu.
Belki de bir çığlıkla “durun kalabalıklar, yolunda gitmeyen işler var” demek istersin. Ama kendine bile duyuramadığın çığlıkların var. Ve kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşarsın ve yalnızlıkta ısrar edersin, kalabalıklar da yanlışlıkta ısrar ede dururlar. Ve bir çığlık, bütün zerrelerin/hücrelerin, damarların yeniden hayat bulmuşcasına bir çığlıkla özüne sarılırlar. Yalnızlıkta ısrar etmek yanlışlıkta ısrar etmekten iyidir ÇIĞLIĞI. Seni yeniden dirilten kendi çığlığına kavuşursun. Ve kalabalıklara da duyurmak istersin. Onlar da özüne sarılsınlar, gerçek kimliğine sarılsınlar, felaha erişsinler heyecanını yaşarsın. İmanla yoğrulmuş heyecanını amele dökmek için soğuk terler dökersin. Ve artık bütün yaşamın Zafere ulaşmak için kalabalıklara sefer etmekle geçer. Ve ilahi bir çığlık duyarsın, “Sana düşen yalnızca duyurmak ve ulaştırmaktır”. Tenin titrer, göz kapakların kapanır, ömür biter insanlar uyumaya devam ederler ta ki ölüp uyanıncaya dek..